Zeytin Zamanı
Bir zeytin ağacının,
Köklerine hapsoldu zaman
Islak ve yeşil.
Halka halka bekledi sırasını,
İçine attıkları.
Yaşlı teni kabuk kabuk,
Adanın rengini aldı.
Bütün yaralı şiirlerini göğe saldı.
Yarım kalanlarını,
İlk kalp ağrılarını,
Ağlayarak adımladığı taş sokakları,
Sokağın köşesini hızla dönerken,
Gömleğinden tenine dolan ürkek ürpertileri.
Hepsini göğe saldı.
Helios dört nala geçerken yanından,
Ayırmadı gözlerini dans eden, güçlü bedeninden,
Yorgun kollarından…
İncecik bilekler şıkırdadı,
Toprak turuncu uzaklardan.
Çeşmelere avuç avuç uzandı,
Kutsal kase gibi eller…
Sızdı bembeyaz ipek boğazlardan,
Köpük kırmızı üzümler.
Pembe topuklara dek,
Süzüldü yol yol.
Sappho’nun kadınları,
İncecik geçtiler şimdi
Zümrüt yaprakların,
Islak yeşilinden.
Zeytin ağacı sardı zamanı.
Zamansız eşikleri,
Boynundan öpen sarmaşıkları.
Halka halka kucakladı asırları.
Gökkuşağından geriye kalan,
Gümüş saçlarını okşadı herkesin,
Dolunay zamanları.
Meyvesinden, gövdesinden,
Gölgesinden ayrıldı bazı zaman.
Sır saklayan, çapkın, bilge gülüşünden.
Vazgeçti görünenin aynalarından,
Ötekine yansımayan iç çekişlerden.
Bir tek duruşundan vazgeçmedi.
Geçmedi bir tarlanın ortasındaki,
Dimdik direnişinden.
Sarmaladığı zamanın cesaretinden.
Suyundan,
Yeşilinden.