top of page
Yazı: Blog2 Post

Zamanın Efendileri ve Kölelerine Dair

Yunan mitolojisinin çok tanrılı evreninde, zamanın efendileri iki tanedir: Kronos ve Kairos. Kronos, doğrusal ve hiyerarşik zamanı temsil eden tanrı. Etimolojik olarak baktığınızda, kronoloji oradan gelir. Geçmiş, şimdi ve gelecekten müteşekkil zaman.


Kairos ise döngüsel zamanın efendisi. Diğer bir deyişle eylem zamanı. Örnekle açıklamak gerekirse, “Mandıra Filozofu” filminde, iş adamının araziyi almak için mandıra filozofuna pahalı bir saat hediye etmesi ve kahramanın saat kullanmıyorum diye geri çevirmesi... “Saate ihtiyacım yok, güneş doğunca uyanırım, gece olunca uyurum.” mealinde bir şeyler söyler kahraman. Çiftçiler ya da... Onların, plaza insanları gibi 9-6 çalışma düzenleri yoktur. Zamanın tanımı saatle değil; hasatladır. “Hasat zamanı” diye bir tabir vardır misal.


Öte yandan, 9-6 plaza hayatını eleştirip özgürleşmeyi öneren “kişisel gelişim âkilleri” anda kalmayı, akışa kapılmayı slogan haline getiriyorlar. Bu denli uyaranın olduğu, teknolojinin insanı bu denli kendine yabancılaştırdığı (ki kendilerinin de en büyük dayanağıdır teknoloji) bir çağda, bir tarafıyla çok doğru bir öneri anda kalmak. Odaklanmak ve kendine dönmek için bu kavrayış şart gibi duruyor. Ancak sevdiğim bir söz şöyle der: “En tehlikeli yalanlar, içinde doğruluk payı olanlardır.”


İnsan doğası gereği anda kalabilen ya da kalması gereken bir varlık değil. An, uzamda somut dünyaya tekabül ediyor çünkü. Yani şu an gördüğümüz, kokladığımız, dokunduğumuz, duyduğumuz ve tat aldığımız dünya. Bunun için de duyusallık yeterli. Oysa geçmiş (hafızadaki anılar) ve gelecek, hayal kurmakla düzlem bulan kavramlar. Yani insanın hayal kurması veya hayallerinin peşinden gitmesi için geçmişin ve geleceğin içinde düşünmesi şart!


Üstelik, 9-6 pranga kırıcılarının önerisi Kairos değil! Kronos’un bir parçası yalnızca. An, yani şimdi. Yani geçmiş ile gelecek arasındaki kısadan daha kısa lahza. Düşünsenize Mozart, Tesla, Kafka, Dostoyevski, Nazım Hikmet, Eınsteın, Galileo, İbn-i Haldun, Platon ve diğerleri, anda kalsalardı, saydığımız kişiler olabilirler miydi?


İtiraz, bu isimlerin odaklandıkları ve tam da akışta kalmak deyişinin hakkını verdikleri yönünde gelebilir. Oysa bu tamamen yanlış. Zira saydığımız kişiler, bambaşka disiplinlerden beslenmiş, disiplinlerarasılığı kavramış ve bunu yaparken de mutlaka, tutkularını, öğrenme heveslerini göz ardı etmemiş kimselerdi.


Sakın bu akışta kalmak da, -Fordizm benzeri- ilgi alanlarına ve dolayısıyla tüketim alışkanlıklarına yönelik bir akarbant olmasın? Cevap senin saygıdeğer okur!










37 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör