Saklanan Kadın
Bakışları neredeydi bakması yasak bu ülkede? Gülmesi istenmiyordu. Saçları salık olamazdı. Öyle söylendi ona. Gülme; yere bak; saçlarını topla…
Okul çıkışında en sevdiği arkadaşıyla keçiboynuzu satın almaya gitti. Babası minibüsten onları yürürken görmüş. Gülüyormuş. Kabuğunu ısırdı keçiboynuzunun, ağzına balı aktı.
“Ne güzel gözlerin. İçin gülüyor. Bu gülüşler kalır mı sende zannediyorsun?” Söz vermişti kendine, gözleri hep gülecek diye. Söndü yandı o gözler. Tekrar söndü. İçindeki ateşin karşısına geçene kadar. Gözlerinin içinde bir alev. Kapattı gözlerini. Bir kahkaha yükseldi.
Çok severdi saçlarını. Uzundu, belinde salınırdı. Yüzüne düştükçe saçları güzelliği okunurdu. “Kesme kızım saçlarını, babaannenin vasiyeti.” Babaannesi çoktan ölmüştü saçlarını kestiğinde. Çünkü salmıştı onları, sonra toplayamadı. Kesti attı pişmanlığını. Artık ne can aldı o saçlar, ne de salındı... Gizli gizli yaşadı, ona dayatılan gerçekliğe karşı.
Bakışları kayıp, hazinesinde saklı bir kadın oldu. Evlendi. Yüz görümlüğü vermeyen ülkesine hep sadık kaldı…