Resimdeki Gözyaşları
Mavi renkte 98 model Renault ile şehirlerarası yoldayız. Yanımda iki arkadaşım daha var. Mustafa ile Poyraz. Direksiyonda ise bendeniz varım. Gece saat bir, Kars'a gidiyoruz. Mustafa'nın dayısının kayınpederi vefat etmiş. Kendisi Kars'ın önemli şahsiyetlerinden. Mustafa'nın anne babasının evliliğinde falan çok yardımı olmuş rahmetlinin. Annesine beşi bir yerde takmış, evin de bir yıllık kirasını peşin ödemiş. Mustafa'nın annesiyle babası da her zaman minnettar kalmış bu davranışa. Adam zaten dediğim gibi hem çok zengin hem çok saygıdeğer bir kişilik, tabii yerel manada bir ün ve paradan söz ediyoruz burada. Mustafa'nın dayısı zaten menfaati olmadan hiçbir şeyi yapmadığı gibi, evliliği de bir çıkar gözetimi içinde yapmış. Kendisine bir güzel âşık etmiş Asiye yengeyi. Mehmet Amca da ne yapsın, gözü çok tutmasa da Mustafa'nın dayısına vermiş kızını. Amaa öyle bedavaya değil!
Kars'ta kalınacak. Dayı buradaki hayvancılık işlerini öğrenecek, buraya hayatını kuracak şartıyla! Dayı da tamam demiş zaten hemen. Konya'da bir türlü dikiş tutturmamıştım, şimdi turnayı gözünden vurdum, demiş. Devam etmiş. Asiye'yi de seviyorum demiş parayı da. Sabah hayvanları okşar parama bakarım. Akşam soba başında çayımı içer Asiye'yi okşarım. Bu şekilde bir mantalite içinde hareket etmiş yani.
Aynı dediği gibi de yapmış. Bilmem kaçıncı yılları evliliklerinin… İki tane de kızları var. Mustafa'nın dayı kızları… Mehmet Amca dün yine ahıra gelmiş, ağzında sigarasıyla hayvanlara bakarken, tık diye kalbi durunca yığılıvermiş samanların üstüne. Damadı koşmuş bir can havli ama bir yandan da aklına miras gelmemiş değil. Hep mirası düşünerek yaşamış o telaşı. Kaç yıllık kayınpederini öldü mü diye dürterken de, ambulansı ararken de, etrafa yardım için bağırırken de hiç çıkartamamış mirası kafasından. Mehmet Amca vefat edince çok üzülmüş Mustafa'nın annesiyle babası… Onlar Mustafa'nın babasının sürdüğü arabada Mustafa'nın anneannesi Ayşe Teyze ve dedesi Osman Amca ayrıca Mustafa'nın küçük kız kardeşleri Berra ve Zeynep olmak üzere toplam beş kişi olarak planlamışlar bu cenaze yolculuğunu.
Babası Mustafa'ya “Oğlum sen kal burada, arabaya anca sığarız bu kadar kişi, sen derslerini aksatma,” şeklinde bir cümle sarf etmiş. Mustafa'da akacak yer arıyor, kanı kaynıyor fırsatını bulmuş, “Olur mu babam! Mehmet Amca'ya son görevimizi biz de yapalım, üzerimizde o kadar emeği var çok ayıp olur!” demiş. Babası da duygusal adam, “Tamam bari napalım, gel hadi sen de bizle. Sıkışacağız artık,” minvalinde cevap vermiş Mustafa’ya. “Yok!” demiş Mustafa'da, “Ben Furkan ile gelirim. O zaten iyi araba sürer babam, biliyorsun,” demiş.
O ara yaşadığı duygusal değişimlerden dolayı sağlıklı bir karar alacak kafada değilmiş Mustafa'nın babası. Gençlerin planladığı bu gereksiz ve heves uğruna yapılacak yolculuğa çok hızlı ikna olmuş. İkindi vakti vefat edince Mehmet Amca, ertesi sabah öğle namazından sonra defnetmeye karar almış ev ahalisi onu. İşte çıktık yolculuğa, gidiyoruz şimdi bir gece vakti. Poyraz mı? Biz gidiyoruz deyince o da katıldı. Pek bir işi gücü yok, okula da bazen gider bazen gitmez. Sevgilisinden ayrılmış yine. Arabaya binmeden viski mi ne içtiyse leş gibi kokuyor, durmadan da sigara içiyor. Sanki her ay sevgilisinden ayrılmıyor gibi…
Neyse ben bağladım telefonu radyoya aux denilen kabloyla. Müzikleri de ben seçiyorum bu akşam. Annem gece bir poşet hazırlamış. İçinde dünden kalma peynirli börek, poğaça, hoşbeş, biskrem falan koymuş. Üç tane şeftalili meyve suyunu da atmış içine. Biraz yiyerek biraz da içerek gidiyoruz işte. Dediğim gibi saat 1 suları. Konya-Kars yolundayız. Farlar açık, etraf karanlık. Kâh gülerek, kâh efkarlanarak gidiyoruz. Radyoda ne mi var? Çok severim, Cem Baba çalıyor bu gece devamlı. Şimdi sıradaki şarkı; Resimdeki Gözyaşları.