Marshall Planının 75. Yılı ve Amerikan Yardımı
Ne güzeldi çocukluğumuz,
saf, doğal, temiz
kendimizdik kendimiz.
Hani o zamanlar
albenili horoz şekerleri, elma şekerleri satılırdı sokaklarda,
bir sepetin kenarında yan yana dizilirdi
kırmızı karanfiller gibi.
Çocuklar ne çok sevinirdi görünce şekerci dedeyi,
okul önlerinde turşular,
pembe beyaz top mısırlar,
keten helvalar satılırdı,
teneffüs zilini beklerdi çocuklar,
delikli bir kuruşlar, iki buçuk kuruşlar,
beş kuruşlar ceplerde
düşmesin diye yoklanır, harcama anı düşlenirdi.
Köşe başlarındaki sübyecilerden buz gibi
sübye içilirdi, kimse bilmezdi sübyenin
kavun çekirdeğinden yapıldığını.
Ev hayatı, komşuluk bir başkaydı.
Yaz günleri koruk şerbeti
iyi serinletirdi konukları,
akşam çaylarının keyfi ayrı,
yoğurtçular geçerdi bağırarak
"Kaymak yoğurt kaymak"
Mevsimlerden kışsa eğer
"Kaymak boza kaymak" olurdu nakarat.
Kalaycılar, çerçiler, lostracılar geçerdi sokaklardan.
Sokağın emekçileri...
Ben en çok fal bakan tavşanları unutamam.
Katlanmış küçük kâğıtçıklara yazılmış manileri dişleri ile çeken
falınıza bakan tavşanları.
Yaptığı işin sorumluluğunu almış gibi halleriyle
bir kutu içinde bekleyen zavallı tavşancıkları.
Hepsi hayatın renkleriydi...
O zamanlar biz bizdik, tertemizdik.
O zamanlar okulun önünde uyuşturucu satılmazdı.
Okul mafyası henüz yoktu.
Sanki her şey Marshall yardımıyla geldi,
Emperyalizmin ayak sesleri,
Önce okullara Amerikan yardımı diye balık yağı, süt tozu geldi.
Neden Amerika Türk çocuklarını beslesindi?
Onunla çocuk felci de geldi,
başka hastalıklar da.
Amerikan eğitim sistemi geldi gizlice,
hepsi yenilik adına kabul edildi.
Ayrışma o zaman başladı
Amerikan yardımıyla birlikte.
Sonra Yankiler geldi, Johnny'ler, Suzy'ler…
Kaçak Amerikan sigaraları, içkiler…
Ya Coca Cola, o da neydi?
Küçük Amerika’da o da yeniydi.
Amerikan sinemasının katkısı büyük
bu teslim oluşta.
Beyin yıkama kolay işti,
gördük bayıldık Amerikan usulü aşka,
Amerikan rüyası bambaşka.
Hatta ikinci el hayatlar geldi,
Amerikan pazarlarında satılan ikinci el kotlar
Wrangler, Levi's,
ikinci el postallar geldi,
Kendimizi kandırdık kot pantolon sınıf ayrımını kaldırır diye,
Amerikan sigaraları geldi, sonra tütün ekim yasağı,
küçük küçük gidiyordu alıştığımız yaşam ellerimizden kayarak.
Bağımsızlık ve başka şeyler de.
Bir gün baktık ki 6. filo geldi
Yankiler İstanbul'da,
anarşi, ölüm, iç savaş…
Birer birer geldiler haber vermeden yerleştiler,
kötülüğün adı Amerikan yardımı oldu.
Sakinlik gitti, şiddet geldi.
Hâlâ umudumuz var mı?
Peki ne diyelim şimdi biz?
Kimler kahrolsun?
Haydi siz söyleyin!