Legal Sanrı
Bizler sadece olmamız gereken kişiyle olduğumuzda daha iyi insanlara dönüşüyoruz, diyordu anarşizmin içinde aşka dokununca boğulan çocuklar. Hiç oksijen soluyarak zehirlendiğinizi düşündünüz mü?
Tanrı’nın bile güya yarattığı insanları nasıl kullanması gerektiğini bilmediği ve ipin ucunu kaçırdığı bir zamanda, sayısız beden birbirine çarpmadan öylece geçip gidiyorlardı dünyanın sonuna. Ne zaman vardı ne de mekân.
Sakalları buz tutmuş heykellerin gölgesinde üşüyen kadınlara, donmuş gözlerle zihni boşaltılmış adamlar bakıyordu.
Hepsi anlaşmış gibi hissizler ordusu kurup, sıcak bedenlerinin içine önce tadı ve kokusu aynı kelimeleri zerk ediyor, ardından da hissetmeden sevişiyorlardı. Rutin mesaisine başlayıp, savaş alanında bir gecede dört beyin patlatan keskin nişancı gibi duygusuz ve ruhsuzlardı.
Kadınlar yüzlerinde ucuz boyalar, vajinalarını saran çin işi kalitesiz ipekten tangalar ve saçlarının her telini karanlığa hapsetmiş sentetik boyalarla, yeni nesil robotlar gibi yaşamayı benimsemiş, canlı ama ruhu ölü bedenlerle her yerdeydi.
Kalp ritimleri bozuk adamların damarlarında türlü alkol, uyuşturucu ve palm yağları büyük yerleşkeler kurarken, aynı zamanda gözleriyle beyinleri arasında kopmuş köprülerden, parmaklarını her ekranda kaydırışlarında ve “beğen” butonuna basışlarında, sayısız kadın o boşluğa düşüyordu.
Çok uzak atalarımız ağaçlardan düşüp avcılara yakalanmamak için, hipnik seğirme olgusunu evrim sürecinde kendilerine entegre ederken, günümüz erkekleri kendi penislerini güneşe dikip, düşüp ölmemek için kullanmak yerine, düşmeden ölmeyi seçmişlerdi.
Aşağıya doğru tırmanmak böyle bir şeydi!
Bu hisler bütünü, en az öfke ve kibir kadar güçlü duygulardan oluşur ve zayıf insanların en iyi silahıdır. İyi insanlara dönüşmek için bekliyoruz hâlâ. Olmamız gereken insanlar ile olduğumuzda iyi olacağımızı sanıyoruz. Yanılıyoruz.
Karanlığın gölgesinden yükselen iyiliğin eşsiz ezgisini küpe edince kulağımıza,
Bir omuza ya da sıcak bir gülüşe teşne kalmadan da uzanabiliriz huzurlu yalnızlığımıza.
Sevmekten yansalar da vazgeçmeyince serin bir tutam umut serpilir kanatlarımıza.
Olur da bir gün bulursam gölgemi, tutup iliştireceğim onu yıldızlara, kanat çırpsın diye sonsuzluğa.