KAYIP ARANMIYOR!
Haber alamıyorum bir süredir kendimden. Hiç arayasım yok aslında bu kaybolmuşluğu. Bir gün dönmek isterse o zaman bulur yolunu. Ortalığı ayağa kaldırmaya da gerek yok. Belki başını dinleyecek belki de huzuru başka yerde bulacaktır. Bazen kendini kendi haline bırakmak, mutluluktur. Aklın gider gövden kalır, torsos misali. Kalbi yalnız bırakmak iyi gelir ruha. Aklın mantıklı cümleleri, yıkıcı sözleri seyahate çıkmalı.
Akıl gelene kadar köprü durur tabii. Altından ne durgun ne çağlayan sular geçer ama köprü hep orada. Hep yerinde... Hiç değişmez. Bin kere yılın ilk karı düşer, yüz kere son elli yılın en yüksek sıcağı hissedilir... Hükümetler değişir, en sevdiğin sanatçı müziği bırakır, ay tutulur, mevsimler şaşırır, kucağına doğan çocuklar okula başlar... ama köprü hep aynı. Akıl hep kayıp. Kalp mütemadiyen paralize bir halde...
Amaaaan, ne olacaktı, oluversindi, yıkılıversindi, hiç olur mu öyle şeylerdi, aşk olsundu, adam sendelerdi. Köprü kimin umrunda! Nasıl olsa uçmayı bilenler yolunu çoktan almıştı. Köprü yüz yıllık milli miras gibi... Çok sadık. Ne olursa olsun, anadan babadan kalma toprağını terk etmeyen evlat misali... O uçmayı bilenler yıkacak, o ebabil kuşları... Aslında hiç de günahı olmayan bu köprüyü.
Akıl başa gelince, kalp yürek olmuş çoktan. Ama bin pişman. Endişenin neye faydası var. Her zaman sakin olmalı, soğuk kanlı davranmalı... Saçma! Ne sahte cümleler... Tesellisi olmayan kelimeler... Ruhu katmerlemiş serzenişler... Tek ilacı yine zaman olan merhemler.
Diyecek çok söz var. Dikenli cümleler kurulabilir. Gür bir sesle bağırılabilir. Korkunç kelimeler falan. Böyle avazımız çıktığı kadar. Lafı köpürtmenin anlamı yok! Aslında çok uzun, lirik cümleler kurmak da gereksiz. Söylenmişlikler ya da söylenmemişlikler; hepsini rüzgâra teslim edelim. Öyle sözleri sağdan soldan evirip çevirmek de nümayiş. Demek istediğim iki kelime oysa...