Gidiş mi Geliş mi?
Yine sabahın körü ve ben yine yollardayım. Bitmedi tükenmedi yollar içimde. Tam bitti işte artık kök sal buraya dediğim zaman karanlık sular akıyor beynimin dehlizlerinden. Ait olmak nasıl bir duygu bilmiyorum. Aitlik halleriyle karşı karşıya kalınca ellerim titremeye başlıyor, hayaller hücum ediyor kalbime. Çocukluğumdan beri alelade bir hayatın peşinden koşup durdum. Sıradışı bir sıradanlığım da oldu bir dönem. Ama bunu ararken hissettiğim huzursuzluğun sebebi neydi bulamadım hiç. Aramak için yollara çıktım, kurtulmak için düştüm yollara. Kendimi başka bir masalın içinde buldum.
Masallar bile bir varmış bir yokmuş ile başlarken, hayat bu kadar ince bir çizgide ilerlerken, dengeyi sağlamak ne kadar kolay olabilir. “Var” olmak “yok” olmanın koşulu. Ulaşılamayan aşkların ölümsüzlüğü, gücünü “yok”luklarından alıyor sanırım. Tam da bu yüzden kök salmak huzur yerine huzursuzluk veriyor. Var yok’un ela gözlerine vurgun. Yok var’ın kömür karası saçlarına. Yediremezler gururlarına, yaklaştıkça uzaklaşırlar birbirlerinden. Mektuplaşırlar, haber gönderirler mahallenin sır tutan, parayı, şekeri seven çocuklarıyla.
Göz gözü görmezken çıktım yola, iyi mi yaptım? Yol ne kadar zorsa o kadar güzel ama korkuyorum. Korkularımla yüzleşmeye daha çok korkuyorum. Başladım bir yolculuğa artık, geri dönmek yok. Geri dönsem de aynı noktada olamam. Göz gözü görmeyen bu yolu tecrübe eden ben’le eski ben aynı değil ki… Ilık bir melodi geliyor kulağıma bunları düşünürken. İçimi bir sıcaklık kaplıyor. Hayat sadece bu anları yaşamak için bile yaşanmaya değer. O an hissettiklerimi nasıl tarif etsem ki, kelimeler yetmiyor. Ilık işte. Sıcak. Güzel. Şefkat dolu. İçim üşüdüğü için ılıklık ısıttı beni. İçim sıcak olsaydı soğutacaktı. Duyu verilerine olan güvenim kuş olup göçtü gitti içimden… Yeni aşklara yelken açtılar. Ben mi? Ben gidiyorum. Nereye geliyorum bilmiyorum. Çatladı mı bir kere kabuk, geri dönüşü olmaz. İçerideki dışarıya çıkacaktır. Çatlaklarımız bize dışarının olanaklarını sunar. Belki de şefkati en çok hak eden yanlarımız.
Olması gereken olur zaten hep. Kuruyan yaprak dalında duramaz. Yağacak yağmur gelir bulur seni. Alır götürür kalp sıkıntını ve toprağın kokusunu bırakır nefesine. Fırtınadan önce sessiz sessiz süzülen denize benzer yürek ağrısı. Mesele görünenin ardındaki gerçeklik değildir ki; mesele görünenin göründüğü kadar olmamasıdır. Denizin gerçekliği sadece ne fırtınadır ne sessizlik. Doğru zaman… Doğru mekan… Doğru soru… Üçünün kesiştiği noktada fırtınayı da sessizliği de içinde barındıran denizin gözleri. Şimdi biraz nefes alma zamanı. Havanın insana derinlik katan hafifliğini duyumsama zamanı. Belki çakıl taşı toplarım yolda. Üst üste koyar ev yaparım kendime. Çocukluğuma boyarım duvarlarını. Olur mu? Olur, neden olmasın? Bir gelişin hikayesi benimki. Bir değişimin, dönüşümün. Başlangıcı hep aynı gidişlerin, sonu hep farklı gelişlerin hikayesi.