top of page
Yazı: Blog2 Post

BELİRSİZLİK

Belirsizlik, bir kişinin içinde bulunduğu durum ya da olay hakkında tam manasıyla bilgi sahibi olmaması, öngörememesi, tanımlayamaması ve şüphe etmesi ile karakterizedir. Bu kavramın insanlar üzerindeki psikolojik etkisi yadsınamayacak kadar önemlidir. Son zamanlarda tüm dünyada olan Korona virüs, hayatımızı birçok alanda etkiledi. Bu etkinin en önemli sebeplerinden biri de “belirsizlik” durumu. Çünkü virüsün ne zaman bizi etkileyeceğini ya da ne gibi sonuçlara sebep olacağını bilemiyoruz. Bu nedenle de korku ve endişe gibi olumsuz duyguları hissetmek çok normaldir. Kişi deneyimlemediği, daha önce karşılaşmadığı ya da sonuçlarını gözetemediği birçok şeyde kendini korumak adına savaşır. Doğuştan var olan savaş ya da kaç mekanizması burada devreye girer. Fakat belirsizlik yoğun bir şekilde olumsuz duygu ve düşünceler yaratırsa, günlük hayattaki işlevsellik bozulabilir. Burada da her şeyi kontrol edemediğimizi kabullenmeli ve kendimizi koruyabileceğimize dair kişisel bir önlem almalıyız.


Belirsizlik kimi insanda tahammülsüzlüğe ve olumsuzluklara, kimisinde daha çözüm odaklı yaklaşımlara neden olur. Kişiden kişiye değişmesinde ve anlamlandırılmasında birçok faktör vardır. Ne zaman belirsizlik hissederiz? Belirsizlik hissettiğimizde hangi duyguları deneyimleriz? Belirsizlik durumu hoşumuza gitmeyen bir duygu mu? Belirsizlikle nasıl başa çıkarız ve hangi tepkileri veririz? Belirsizlik karşısında vücudumuz hangi tepkileri verir? Bu soruların cevabı belirsizliği anlamlandırmamızda ve üzerimizdeki etkilerini fark etmemizde bizlere anahtar olacaktır. Belirsizlik, merak duygusu uyandırmakla birlikte bazı zamanlarda yoğun kaygıyı, endişe, korkuyu, öfkeyi ve üzüntüyü de beraberinde getirmektedir. Burada kaygı yaratan en önemli kavramlardan biri belirsizlik sonucu ortaya çıkan güven eksikliğidir. İnsan doğduğu andan itibaren diğerleriyle güvenli bağ kurmak ister. Bununla birlikte güvenli bir bağ kurma ve güvenli alanda olma isteği yaşamın ilk dönemlerinden beri bizimledir. Belirsiz olan durumlarda rahatsız eden şeylerden biri de güven duygusunun eksikliğidir. Bu duyguyu hissettirmeyen hemen hemen her şey kaygı uyandırarak kişiye rahatsızlık hissi verir. Şu an ve gelecekle ilgili olanların veya olabilecek durumların bilinememesi, düzenlenememesi ve tanımlanamaması sorun oluşturabilmektedir. Güven ihtiyacı, insanların en temel ihtiyaçlarından bir tanesidir. Belirsizliğin yarattığı etkiyle güven duygusunu bazen hissedemeyiz. Güvenli bir alanda kendimizi konumlandırmak için belirsizlik yaratan her neyse ondan kurtulmaya çalışırız ve belirgin olmasını istediğimiz şeyi ararız. Bir şeylerin bilinmesi yani belirsizlikten kurtulmak güvenli alanımıza bir şekilde yeniden dönmemize sebep olur ve bizi rahatlatır. Belirsizlik karşısında ortaya çıkan ve olumsuz duyguları uyandıran bir diğer konu ise, kontrol etme arzusudur. Kişinin bir şeyleri kontrol etme arzusunun engellenmesi olumsuz hisleri ortaya çıkararak kişiyi rahatsız edebilmektedir. Bazen hayatımızda olup bitenlerin kontrolünün tamamen bizde olmasını isteriz. Kontrol edemediğimizde öfkelenebilir, kaygı duyabilir veya mutsuzluk hissedebiliriz. Belirsizliğin kontrol etme arzumuzu fark etmemizde yardımcı bir rolü vardır. Hayatta her şeyi kontrol edemeyiz. Bizim istek ve beklentilerimiz dışında gerçekleşenlere karşı nasıl tepkiler verdiğimiz ya da onları nasıl kabullendiğimiz belirsizliğe karşı olan toleransımızı da ölçmemizi sağlar. Aslında burada rol oynayan kavramlardan biri de engellenmektir. Yaşamda karşılaşabileceğimiz ya da olması muhtemel olan durumları kontrol edemediğimizde, engellenmiş hissedebiliriz. Örneğin; havanın kötü olması sebebiyle tatile çıkamamak kişiyi öfkelendirerek engellenmiş hissettirebilir. Hatta tatile o gün o saatte gidebilmek için alternatif yollara başvurmasına neden olabilir. Burada engellenmeye karşı bir öfke ve tahammülsüzlük vardır. Bu sayede kendimize nasıl davrandığımızı ve çevremize karşı davranışlarımızı gözlemleyebiliriz.


Bazen de güven duyamadığımız ve belirsizlik yaratan olaylara, durumlara ve kişilere ilgi duyarız. Bu durum bazen bilinçli olarak bazen de bilinçdışında gerçekleşir. Belirsizlik, bazı kişilerde güven duygusunu zedelerken, bazılarında belirsizliğe karşı sempati gelişebilir. Bu durumu bir örnekle açıklayacak olursak, güven vermeyen kişilerle daha yakın olma arzusu içinde olma isteği olarak tanımlayabiliriz. Yaşamın erken dönemlerinde güven vermeyen bir ortamda büyüdüysek, sevgi, ilgi ve yakınlık ihtiyaçlarımız karşılanmadıysa, tutarlı yanıtlar alamadıysak ya da çoğu kez isteklerimiz engellendiyse; erişkin yaşamda kendimizi güven vermeyen ilişkiler ve olaylar içinde bulabiliriz. Bazen, romantik bir ilişki içindeyken, partnerimiz bize güven vermeyen davranışlarda bulunsa da, her an terk edebileceğimiz gibi düşüncelerimiz ya da yoğun kaygımız olsa bile ilişki içinde bulunmaya ve bunları ifade etmemeye devam ederiz. Çoğu zaman böyle bir şeyin hissettirdiği olumsuz duygu ve düşünceleri belli bir zaman sonra fark ederiz veya ilişkilerimiz bu kısır döngü içerisinde devam eder. Şema terapi yaklaşımı bu döngüleri “şema kimyası” ile açıklamıştır. Şemalar zihnimizde olan inançlardan oluşan zihinsel yapı taşlarıdır. Fakat zihnimizdeki şemalar bazen uyum bozucu da olabilmektedir. Kendimiz ve çevremiz hakkındaki şemalarımız bebeklikten başlayarak yaşam boyu sürer. Şemalar yaşamın erken dönemlerinde karşılanmayan temel ihtiyaçlardan dolayı ortaya çıkar. Bu bağlamda zihnimizde yaygın ve koşulsuz temalar oluşur. Yaşamın erken dönemlerinde ebeveynlerinden sevgi veya ilgi görmeyen biri, duygusal yoksunluk şeması geliştirip, kendisini sürekli olarak yalnız hissettiren, güven vermeyen bir ilişki içinde bulabilir. Şema kimyasını romantik ilişkilerde sevgi, ilgi ve güven gibi ihtiyaçları karşılamayan kişilerle ilişki kurmak olarak tanımlayabiliriz. Belirsizliğin yarattığı güvensizlik bu şemaların ortaya çıkmasında rol oynar. Terk edilme şemasına sahip kişiler, bir gün bir şekilde terkedileceğini düşünür ve ayrılık sinyalleri karşısında birçok olumsuz duyguya kapılırlar. Bu durumda kişinin zihninde sürekli olarak cevabı belli olmayan sorular oluşur. Beni ne zaman terk edecek? Beni terk ederse ben ne yaparım? Beni terk ettiğinde bununla başa çıkabilir miyim? Beni terk etmemesi için ne yapabilirim? Bu soruların cevabını ne kadar düşünse de yanıt bulamaz, bulsa bile bu cevaplardan emin olamaz. Çünkü hayatın belli döneminde güven veren, iyi hissettiren ve tutarlı yanıtlar veren yaşantılar deneyimlenmemiştir. Bu soruların cevapları kişi için bilinir ve net değildir. Belirsizliğin verdiği ilk kaygı ve endişe burada filizlenir. Hayatın diğer dönemlerinde, en ufak bir belirsiz durumda, olumsuz tüm duygu düşünce ve beklentiler daha yoğun bir şekilde ortaya çıkar. İlişkilerimizde bu döngüleri fark etmeliyiz ve bununla birlikte bize iyi hissettirmeyen seçimlerimizin ana kaynağına gitmeliyiz. Bu döngülerin temelinde yatan süreçlerimizi belki değiştiremeyiz ama kabullenmeyle birlikte bu çatışmadan kurtulabiliriz. Bu farkındalık ve kabul sürecinden sonra hayatımızda sorun yaratan ilişkilere ya da insanlara daha işlevsel bir bakış açısıyla bakabilmemiz kolaylaşır.


İnsanlar genel olarak belirsizlikten hoşlanmaz. Fakat belirsizliğe karşı yüksek düzeyde bir hassasiyet ve tahammülsüzlük varsa kişinin ruh sağlığında onarılması gereken noktalardan bahsedilebilir. Kendimize ve dünyaya karşı sağlam, istikrarlı ve kalıcı bir bakış açısına sahip olmak isteriz. Bazı şeyleri öngöremezsek iç dünyamızda krizler ve kaoslar meydana gelebilir. Yaşam bir döngü içerisinde döndüğü için bir şeylerin yerinde durması mümkün değildir. Peki bu belirsizlik ve bilinmezlik duygusu ile nasıl var olabiliriz? Çoğu insan için acı bir son olsa bile o acı sonu bekleme süreci çok daha zordur. Bir şekilde olumsuz duygulara neden olan sonucu görmek ve o duyguyu bilinir bir şekilde yaşamak daha az acı vericidir. Bilinmezlik, çoğu zaman kaygı, endişe, stres ve güven duygusunun eksikliğinden beslenerek bizi yanıltır. Bilinmezliğin bizim için ne hissettirdiğinin farkında olmak ve bilişsel korkularımızı saptamak onunla başa çıkabilmemizde ilk adımdır. Bununla birlikte bilinmezlikle var olabilmeyi öğrenmek bilişsel ve duygusal korkularımızın etkisini azaltır. Bilinmezliğe karşı olan hassasiyete ve onun yarattığı durumlara ışık tutulmalıdır. Sosyal destek mekanizmaları güçlendirilmeli (eş, dost, akraba, arkadaşlar vb.) ve onlardan destek alınmalıdır. John Allen Paulos, belirsizliği “Tek güvenlik hali, güvensizlikle yaşamayı bilmektir,” olarak ifade etmiştir. Yani belirsizliğe karşı direnç göstermek yerine her şeyi bilemeyeceğimizi ve kontrol edemeyeceğimizi kabullenmeliyiz. Çünkü direnç gösterdiğimiz şey ısrarcı olarak hayatımızda sürekli hale gelir. Hayatı anlamlandırmak ve bir amacımızın olması da hayatı daha yaşanabilir kılar. Bu yüzden yaşantılarımızda korkunç ve akıl almaz olaylar başımıza gelse bile, kendimiz için başkaları için ne anlam ifade ettiğimizi anlamlandırmak ve hayatımızla ilgili bir amacımız olması, tüm bu bilinmezliklere ve olumsuzluklara karşı bizi güçlendirir. Ek olarak; gelecekle ilgili ve şu an belirli olmayan bir şeyleri düşünmeyin, sadece şu anda kalın demiyorum, bizim için yoğun kaygı ve korku yaratmayacak düzeyde, gelecekle ilgili düşüncelere dalmak sağlıklıdır. Hayallerimizin, beklentilerimizin, öngörülerimizin ve isteklerimizin olması da bize motivasyon sağlar ve bugünümüzü güçlü kılar…



74 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör