Şimdideki Dün
Markiz Pastanesi’nde, cam kenarı masa. O narin ve kendine has şıklığı ile Madam Despina. İncecik, uzun, beyaz ve titreyen parmakları ile tuttuğu fincanından az şekerli kahvesini yudumluyor. Elinde, bakışlarıyla eskittiği bir Ses Dergisi.
Yanındaki masaya usulca iliştim. Beni fark etmemişti. Saatine baktı, gözü yine kapıdaydı.
Kızı Mina ve Madam Despina yıllardır komşumuzdu. Annesinin her pazar bu saatlerde buraya gelip, Behçet Bey’i beklediğini söylerdi. Kore Savaşı’na uğurladığı ancak bir daha geri dönmeyen aşkı Behçet Bey’i. Bu olaydan sonra akli dengesini yitirmiş ve gün geçtikçe her şeyi unutur olmuştu Madam Despina.
Ben de mümkün olan her Pazar bu saatlerde buraya gelir -belki de yalnız bırakmamak isteğiyle- onu izlerdim. Gözü ara ara kapıya gidiyordu yine. Hastalığı ilerledikten sonra her şeyi ve herkesi unutsa da bu günü ve saati unutmamıştı. Evden sadece Pazar günleri buraya gelmek için çıkıyor ve kızının eşliğinde buraya gelip, tek başına kahvesini içtikten sonra yine onunla beraber evine dönüyordu. Kendisi eski bir fotomodel olduğundan zamanında hepsini biriktirdiği Ses Dergisi koleksiyonunun bir nadide sayısı da bu sürede ona arkadaşlık ediyordu. Şimdikiler de dergi mi?
İşte geldi. Beni fark etmedi bile. Önce hesabı ödedi, sonra masaya yaklaştı. O güzel gülümsemesi ile bir süre Despina’yı izledi. “Haftaya yine geliriz anne, hadi evimize gidelim” dedi sonra Mina. Kol kola ve başları önde usulca uzaklaştılar. Ben de arkalarından yaşlı gözlerle onları izledim uzunca bir süre.
Hastalığı ona her şeyi unuttursa da tek aşkını unutturmamıştı.
Şimdikiler de aşk mı?