Öteki
İstediği güzelliğe yakındı. Duruşa, bakışlara, kadınlığa...
Yaşlanmaktan onu çekip alan anı hatırladı. Beynini akkorlayan o patlamayı. Gençleşmişti. Bir anda. Ebu Zer oldu. Bir Musa. Mevlana'dan geçip Şems'e yürüdü başı buyruk Arabi’nin diyarında.
O ise Konya'dan çıkamadı. "Dönüşümü iste!” haykırışına "Olmaz," dedi. “Hu çekeceğim."
Sema'da dönmek değildi, yanan alevde, ateşin içinde olmaktı ma‘rifet.
Oradaydı güzellik, yanıp kül olduktan sonra kokusunu yayan gülde, yaratılışın hummada açan yapraklarında. Ellerinin acısını yüzüne sürüp her amentü deyişinde. Güzelliği, dokunduğu yerdeydi.
Böylece kadın olabilirdi gölgeden uzak güneşin altında; bir zamanlar çığlıksız kaldığı
anların ona dokunamayacak tekrarlarında. Ahlarla, tefekkür oyunlarıyla, müziğin tınıltısında, kendini yola vurup bekleyişte, kabullenişte değil. İsyanda tanrı olunurdu oysa. Ama o bunu unuttu.