top of page

Albert

İçimde kör kuyulardan daha karanlık, Volkanlardan daha kızgın ve daha öfkeli, Açmaktan korktuğum görkemli bir sandık. Ne kadardır saklı içimde, neden kilitli? Kâbuslarla birlikte uyandığım uykular, Birkaç hayal biraz sızı ile sarıldığım yorgan. Aklımı bedenimden ayıran hasta bir kalp ve sanrılar, Çokça yorulan ruhum, durmadan ağlayan ve yıkılan. Sana bakmaya doyamayan gözlerim, Sırf sen bu evrendesin diye delice çarpan kalbim, Her adımda sana yaklaşan ayaklarım, Elimde tuttuğum bir çiçek buketim. Oysa sevsen beni, dinlense ruhum. Rüzgârla birlikte şarkılar söylesem, Tutsak kalsa rüzgâr, kıvrımlı saçlarında Ben bakakalsam yüzüne, dinlesem tüm şarkıları dudaklarında. Bilmediğim hikâyeler dinlesem gözlerinden, Bakışların daha güzel binbir gece masallarından. Uyusam dizlerinin hemen üstünde, Okşasan saçlarımı, tüy kadar hafif ellerinle. Hep benle kal, yetişmen gereken bir tren yoksa Ya da bir saat öncesinde orda olman gereken bir uçak. Kırlar, çayırlar, ovalar bize çok yakın oysa Gökyüzü ve rengârenk çiçeklerse beline bağladığın bir kuşak. Bu ne kadar güzel bir gün dediğimde, Günü güzelleştiren senken. Bir karanfili burnuma götürdüğümde, Tüm güzel kokular senken. Hayatı daha çekici bir hale, katlanılabilir hale getirmeye, Zamanın boşluklarını doldurmaya, kapatmaya gerek yok. Sen karşımda durup başladığında gülümsemeye, Ne zaman ne de mekân betimlemeye ihtiyacım yok.

Albert
bottom of page